10 Mart 2010 Çarşamba

Me loves Avatar

hi hi hi. İlk yarım saatini senden dinlemiş olmakla beraber, kalan iki saati inanılmaz zevkle izledim, ve sanırım ben bu filme aşık oldum. Neresinden başlasam? Daha evvel söylenmemiş birşey söylemek mümkün mü bu filmle ilgili? Yarattıkları fantastik dünyanın harikuladeliğinden mi bahsetmeli, işlediği temaların dokunaklılığından mı, kabilenin saf duygularının ne kadar etkileyici olduğundan mı, yoksa aksiyon sahnelerinin çekimlerinden dolayı nasıl karakterlerle kolayca özdeşleşilenebildiğinden mi (kelimeye bak be!)? Filme ultra yüksek bir ön yargıyla gittiğimi kabul edersek (titanic gibi boş bir film ve "oley yaşasın dünyamız ve doğa" mesajlı bir duygu sömürüsü olacağından korkuyordum) ne kadar harika bir sürpriz ile karşılaştığımı anlatmama gerek kalmaz herhalde. Filmden çıktığımda ilk bir iki dakika küçük bir gerçek dünyaya adaptasyon problemi bile yaşadım. Önümde Türkçe konuşan adamların Na'vi'ce konuştuklarını sandım (gerçekten!), cep telefonumu açmaya çalışırken iki kere yanlış şifre girdim ve iki yıldır kullandığım şifremi hatırlamakta zorlandım! Arabama binip sizin eve doğru gelirken hayatta yapamayacağım hiçbirşey olmadığına inanıyordum! Neyse, böyle güzel etkiler bıraktı benim üzerimde. Bir de çok ağladım. Koca gözlüklerimi çıkarıp silmem gerekti birkaç kere. Jake Sully karakterinin başlardaki iticiliği dışında bu filmi gerçekten çok sevdim. Oscar'ı almadığı için de hem akademiye kızgın hem de Avatar adına üzgünüm. Umarım James Cameron'dan benzer filmler görmeye devam ederiz. See you's.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder