19 Kasım 2010 Cuma

Bayram için özel bir liste - Updated

Hmm. Madem bazılarını izlediniz bu filmlerin, yedek öneriler yaparak listeyi güncelliyorum ben de.

Kocayla zevkle izlenebilecek, hayal kırıklığına uğratmayacak bir filmler listesinin bayram için elinizin altında bulunmasında fayda olduğunu düşündüm sevgili okur. Bazılarının torrent linklerini de koyuyorum kolaylık olsun diye. İzleyince yorumları paylaşabiliriz, hatta Pazar birlikte de izleyebiliriz bir iki tanesini. (Bu arada yorum yazabiliyorsun, ben de okuyabiliyorum check ettiğim kadarıyla - ama uzun zamandır yorum yazmamışsın o ayrı)
İyi tatillerrr.........
1. Kick Ass: Çok hevesliyim bu filmi izlemek için can atıyorum. The Savages: Biraz eski - yani 2007 yapımı, Philip Seymour Hoffman ve Laura Linney başrolde. Film festivalinde galası yapıldığından beri görmek istiyodum. Yüksek IMDB notu da cabası.
2. The Kids are All Right: uzun zamandır bekliyodum bu filmin DVD'ye çıkmasını ve sonunda bu hafta piyasaya çıktı. Bi de I love Mark Ruffalo, I love Mark Ruffalo, I love........
3. Harry Brown (2009): Michael Caine'li bir aksiyon, yüksek IMDB notuna güveniyorum (http://www.torrentz.com/399df931466374c9447b8081d990463b2460c9a0)
4. Bayram (özellikle İstanbul'da kalıyorsan) kaçırdığın Woody Allen filmlerini izleyip "catch up on my Woody Allen" yapmak için ne güzel bir zaman. Cassandra's Dream i kaçırmışım mesela güzel olabilir. Siz de bir Woody Allen IMDB sayfasına göz atın derim, adam senede bir film çekiyo, aradan atladıkların olabiliyor böyle.

Peki Cassandra's Dream'i izlemişsiniz, ama düşündüğünüz gibi bütün Woody Allen filmlerini izlediniz mi gerçekten sevgili okur? Bayram bunu düşünmek için de iyi bir zaman. Mesela bir Manhattan? Bir Sweet and Lowdown? Bir Mighty Aphrodite? Bir Hollywood Ending? Mesela bir Curse of the Jade Scorpion?

Pazar görüşürüz. Öpüyorum

6 Ağustos 2010 Cuma

I love comic book adaptations

Sana Hereke Adapazarı'ndan sesleniyorum sevgili okur. Günlerden Cumartesi, saat sabah 9.30 ve ben 1 saattir ayaktayım. Sıcak olduğu için erken kalkmadım, doğanın içinde olmanın böyle faydaları da oluyor. Bu yazıyı bitirdikten sonra köye gidip yumurta alacağım. Marko çok mutlu.

Burada fazla yapacak bişey olmadığını söylemiştim, dün fırsattan istifade 2 tane film izledim, belki de burayı o yüzden de seviyorumdur, (not to rub it in or anything) bol bol film izleyebiliyorsun.

The Losers, Jeffrey Dean Morgan'ın (Grey's Anatomy'de Denny'i oynamış- bence çoook yakışıklı bu adam!) başrolünde olduğu bir çizgi roman uyarlaması.
Hiçbişey beklemeyerek izlediğim için olabilir, çok beğendim. Ya da adam çok yakışıklı olduğu için. Benim gibi plot'u çok sorgulamadan izlersen film daha da güzelleşiyor! Karakterler karizma, kız çok güzel, aksiyon, komedi, izleyin.

Bi de The Good Guy diye bi film izledim. Kesinlikle tavsiye etmiyorum. Gilmore Girls'ü sevdiğim için bu filmi seçmiştim (Rory), başları ok olsa da sonu tam bi hayal kırıklığıydı. Neeexxt!

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Yeni tasarım siten ve The September Issue


Sitenin yeni tasarımı hayırlı olsun Leslu. Begendiysen asagida isaretleyerek sesini duyur, kendini belli et arkadasim.

The September Issue seyredilebilir. Amazon'un best of 2010 so far... listesinde yer alıyor. Vogue dergisinin arka planında olup bitenleri anlatıyor. Belgesel tarzında, yanda gördüğün Vogue Eylul 2008 sayısının çıkmasına 5 ay kala başlıyor, başrolde Meryl Streep'in The Devil Wears Prada'da canlandırdığı Anna Wintour var. Buzdan kadının kalbi var mı? Vogue'da başka kimsenin sözü geçmiyor mu? Vs. Merak edenler seyredebilir, enteresante.

Baska filmler de izledim ama usendim biraz yazmaya, yaz geldi ya!

Belki sonra kısa bi liste ve not şeklinde girerim.

Öperim

Çok

2 Haziran 2010 Çarşamba

Görülesi iki yeni film


Sinemalara gelmesi için can attığım iki yeni filmden haberdar oldum sevgili okur. Birincisi Tribeca Film Festivali'nde gösterilen bağımsız bir sci-fi romantik komedi. Adı da TiMER. 14 yaşına bastığında dilersen koluna taktırdığın bir sayaçla ruh ikizinle tanışmana ne kadar kaldığını geri sayabildiğin bir dünyada geçiyor. Gençlik yıllarımızın bir kısmını eşimizi arayarak veya onunla tanışacağımız günü bekleyerek veya tanıştığımız kişinin eşimiz olup olmadığını anlamaya çalışarak geçirdiğimizi düşünürsek, böyle what if?'li bir komedinin sağlayacağı gerçekçi perspektife ne kadar ihtiyacımız olduğu anlaşılır.
Bu merak 1.
Merak 2 de Grease filmi tekrar sinemalara geliyormuş. Yalnız bu sefer Sing a Long şeklinde. The original high school musical diye lanse ediyorlar. Sinemada seyirciler hep birlikte şarkıları söylüyor anladığım, summer lovin.. happened so fasssst.... Enteresan bir deneyim!

1 Haziran 2010 Salı

Festival Günlüğü

Hello Mello sevgili okur, 1 ay rötarla Festival'de izlediğim filmlerden önerdiklerimi kısa kısa birkaç cümle ile anlatacağım:

1. Greenberg: Festival'in popüler filmlerinden bir tanesiydi. Ben Stiller bir dramada başrolde çok başarılı. Dokunaklı bir orta yaş bunalım filmi.

2. Ben ve Orson Welles / Me and Orson Welles: Tiyatroyu sınırlarda anlatan, izleyiciyi diken üstünde tutan, hareketli ve heyecanlı bi film. 1930'larda New York'ta geçiyor. (Herkesin elinde sigara /püro anlayacağın). Richard Linklater çekmiş, açılış sahnesindeki diyaloglar Before Sunrise'ı acayip andırıyor.

3. Başka Dilde Aşk: Festivalde yarışma dışı gösterilen bir Türk filmi. Okan Bayülgen çok metetti diye gittim, beğendim. Ama yeni bir Türk filmi, yani senaryoya sığdırılmaya çalışılmış bir avuç alakasız konu bazen boğabiliyor. Ama karakterler çok sevimli, iki sevgili dünyaya karşı, sen de onlara içten içe tezahürat ediyosun film boyunca.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Festivale gidemeyenlerin ayağına festival gelir

Sevgili okurlar bugün Beyoğlu'nda bayram havası esiyor çünkü 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali başladı. Programda yeni eski 300 civarı film bulunuyor. Yeni bebekleri olanlar için festivalde bir film seyretmek adına Beyoğlu'na gelmek hayal olsa bile, kişisel blogcunuz izlediği filmlerden size öneriler yapacak. Size de torrentlerini bilgisayarınıza indirip evde izlemek kalacak.

Erken davranıp önceden bilet alamadım, o yüzden filmlerin çoğunu son dakika şansıma dayanarak görebileceğim. Hadi hayırlısı, festival başlasıııınnn!!!

26 Mart 2010 Cuma

Bu sefer de sinemadan bir film: Büşra

Bu sefer de dün sinemada izlediğim bir filmi yazacağım sevgili okurLAR (hoşgeldin Avitannn), Büşra başrolünde türbanlı bir kızın oynadığı belki de bu açıdan Türk sinemasında bir ilki temsil eden bir film. Yapımcılığını bir çocukluk arkadaşım yaptı, filmi izlemeye giderseniz (ki Leslie filmi izleyip fikirlerini yuksek sesle soylerken orada olmak cok isterim) İtalyanlarla yapılan toplantıdaki uzun saçlı çocuk rolundedir kendisi. Konusu çok tartışmalı hiç oralara girmiycem, Büşra'dan bahseden sinema siteleri zaten tartışmalardan geçilmiyor. Film olarak bence güzeldi, çizgi romandan uyarlandığı hissediliyordu ki bu guzel bisiy ama bazı yerlerinde film mi izliyorum dizi mi diye de dusunduruyordu. Sonlarındaki kavga sahnesi Turk sinemasında izlediğim en iyi kavga sahnelerinden biriydi. Bazı yerleri amatör kokuyordu ve bazı sahneler gereksizdi. Bir de episode 4 misali backstory'si bu film olan ama filmin bittiği yerde başlayan bir film de izlemek isterim Busra 2 gibi :) Filmin son sahnesinden çok etkilendim belki de o yüzden... Izleyin derim (turbanlı kızlarla ilgili soylecek çok şeyim var ama bu ortam onun için uygun değil).

18 Mart 2010 Perşembe

Open for Suggestions

Pşşttt... Sevgili okur, izlememi istediğin bir film var mı?

17 Mart 2010 Çarşamba

A Serious Man: Beni aştı

Coen Brothers filmlerini her zaman diğer filmleri anladığımız gibi anlamak mümkün olmuyor. Ama hepsinin kendine has bir tarzı, entersan karakterleri ve güzel bir backdrop'ları oluyor. Bu da öyle bir film. Dinle, Tanrı'yla, hayatta başımıza gelen olayların anlamıyla ve what does it all mean? veya does it mean anything? ile ilgilenen bir film. Bir noktada izleyici için komik olmaya başlıyor. Sürükleyici, eğlendirici, derin mesajları olan bir film. Baştaki kısa giriş filmciğini anlamadım, komik ama tüyler ürperticiydi aynı zamanda.
Take for granted ettiğiniz bazı temel dini varsayımlarınız sorgulanabilir dikkat. Yıldız: N/A - ama izlemeli.

15 Mart 2010 Pazartesi

The Blind Side

OK. İstesen de istemesen de duygulanıyorsun bu filmde. Sanki yönetmen fool-proof bir metod bulmuş izleyicilerin içindeki hassas noktaları harekete geçiriyor. Sandra Bullock oscar aldı, haketmiş bence. Başkası aynı rolü oynasa alamayabilirdi ama Bullock kendinden alışık olmadığımız bir karakter çıkarmış. Yalnızca bu rol için seyredilebilir. Yalnız çok fazla olay olmuyor filmde, fazla bir dalgalanma yok, o yüzden uykuluyken izlemeyin derim, sonunu getiremeyebilirsiniz. (filmin başı beni heyecanlandırdı, futboldan hiç anlamayan birisi olarak)

11 Mart 2010 Perşembe

Up in the Air - is sometimes everything not?

eh! Fragmanını izlediğim için üzgün olduğum filmlerden birisi. Önemli sahnelerin çoğu fragmanda olduğu için ne bekleyeceğimi aşağı yukarı tahmin ederek izledim (filmin tonu, ritmi, tarzı beklediğim gibi çıktı). Benim için film ilk yarım saatten sonra başladı bile diyebilirim maalesef. Tamam sonuna doğru hiç beklenmedik bir twist ile karşılaştık, diğer romantik komedilerde adamın gerçek hisleriyle yüzleştiği sahneler çoğunlukla mutlu bir sonla biter, kadın da adamı istiyordur, kapı eşiğinde öpüşürler, romantik müzik çalar, hatta belki yağmur da yağıyordur.. Ama tamam bu adamcağız hayal kırıklığına uğradı, belki kalbi kırıldı, belki hatta bir kadına yeniden bağlanmak istemesi yıllarını alabilir :) Son zamanlarda - mesela 500 days of Summer'da olduğu gibi - kadınların erkeklerin kalplerini kırdığı filmler de yapılmaya başlandı. Bana direkman Ben Stiller ve Edward Norton'lu Keeping the Faith'i anımsatıyor. Bakalım böyle filmler görmeye devam edecek miyiz?

Bir de "up in the air" olma durumu var, filmi Türkçe'ye çevirdikleri gibi "aklı havada" olma durumu değil bence bu, herşeyin havada olması durumu. İnsan doğası kök salmak ister, bir evimiz, işimiz olsun; çoluk çocuk yapalım, torunlarımız olsun isteriz. İşten çıkarılınca veya erkek arkadaşımız bizi terk edince köklerimiz sarsılır, biz de. George Clooney'nin karakteri nasılsa yıllarca 'herşey havada' yaşamayı başarıyor. Ama bi yere kadar, mutlu olmadığını ancak hayatında eksik olan şeyin farkına varınca anlıyor. Yalnız ben yine de bu filmi özel kılan nedir tam olarak anlayamadım, ekonominin kötü durumda olduğu bir zamanda işten çıkarılma konusuna değindiği için mi? Sonuç olarak: eh! Beni aydınlatacak birisi varsa söylesin - bu arada evet George Clooney çok yakışıklıydı ;)

10 Mart 2010 Çarşamba

Me loves Avatar

hi hi hi. İlk yarım saatini senden dinlemiş olmakla beraber, kalan iki saati inanılmaz zevkle izledim, ve sanırım ben bu filme aşık oldum. Neresinden başlasam? Daha evvel söylenmemiş birşey söylemek mümkün mü bu filmle ilgili? Yarattıkları fantastik dünyanın harikuladeliğinden mi bahsetmeli, işlediği temaların dokunaklılığından mı, kabilenin saf duygularının ne kadar etkileyici olduğundan mı, yoksa aksiyon sahnelerinin çekimlerinden dolayı nasıl karakterlerle kolayca özdeşleşilenebildiğinden mi (kelimeye bak be!)? Filme ultra yüksek bir ön yargıyla gittiğimi kabul edersek (titanic gibi boş bir film ve "oley yaşasın dünyamız ve doğa" mesajlı bir duygu sömürüsü olacağından korkuyordum) ne kadar harika bir sürpriz ile karşılaştığımı anlatmama gerek kalmaz herhalde. Filmden çıktığımda ilk bir iki dakika küçük bir gerçek dünyaya adaptasyon problemi bile yaşadım. Önümde Türkçe konuşan adamların Na'vi'ce konuştuklarını sandım (gerçekten!), cep telefonumu açmaya çalışırken iki kere yanlış şifre girdim ve iki yıldır kullandığım şifremi hatırlamakta zorlandım! Arabama binip sizin eve doğru gelirken hayatta yapamayacağım hiçbirşey olmadığına inanıyordum! Neyse, böyle güzel etkiler bıraktı benim üzerimde. Bir de çok ağladım. Koca gözlüklerimi çıkarıp silmem gerekti birkaç kere. Jake Sully karakterinin başlardaki iticiliği dışında bu filmi gerçekten çok sevdim. Oscar'ı almadığı için de hem akademiye kızgın hem de Avatar adına üzgünüm. Umarım James Cameron'dan benzer filmler görmeye devam ederiz. See you's.

The Princess and the Frog - izleyecek başka film kalmayınca

Mini film maratonum Cumartesi günü indirdiğim iki filmin "fake" olduğunu anlamam üzerine küçük bir kesintiye uğradı ve filmlerin hepsini izleyemedim. Ama utorrent'in filmleri tekrar indirmesini beklerken daha evvelden indirdiğim The Princess and The Frog'u izledim. Çok da alakasız değil çünkü bu Disney çizgi filmi iki dalda 3 Oscar'a adaydı. Pazar günü törende umduğunu bulamasa da (Yılın en iyi çizgi filmini Up, en iyi film şarkısını ise Crazy Heart aldı.), ben hem filmi hem de müziklerini çok beğendim. Baya eğlenceli, hafif ve entertaining bir film. Karakterler süper lovable, hikayesi touching. Sevgili kurbağa'yı seslendiren kim bilmiyorum ama daha tanıdık bir ses olamaz, neredeyse Antonio Banderas diyeceğim, ama tabii ki değil, tamam buldum galiba Jesse dizisindeki adam bu! (Diego!) The Princess and The Frog diğer günümüz çizgi filmlerine benzer şekilde yalnızca çocuklara değil grown-up'lara da hitap ediyor. Unutma sevgili okur what you want and what you need are two very different things.

Şu diğer çizgi film dalındaki adaylardan Fantastic Mr. Fox (George Clooney seslendirmiş), Coraline (kitabını iki kere okudum ama 3 boyutlu olarak sinemada izleme şansım olmadı) ve The Secret of Kells (görsel olarak ilgi çekici sanıyorum bu film)'i de en yakın zamanda izlemek gerek olduğunu hatırlatıyorum.

6 Mart 2010 Cumartesi

Crazy Heart Not For Me

Tamam Jeff Bridges buyuk ihtimalle en iyi aktor odulunu alacak. Dunku Spirit Awards toreninde de, SAG odullerinde oldugu gibi En Iyi Aktor odulunu almis. Jeff Bridges'i severim. Sevmedigimi soylesem Big Lebowski hayrani yuzbinlerce dude'u cok kizdirmis olurum. Ama bu film benim icin birsey yapmadi (did not do anything for me) Napiyim? Gecen sene de For the Road muydu On the Road muydu, Reese Witherspoon'a odul getiren o filmi de izleyecek motivasyonu kendimde bulamamistim. Muzikle ilgili, muzisyenlerin hayatini anlatan filmleri zevkle izleyemiyorum kardesim napiyim? Crazy Heart'ta da uyuya kaldim. Sonlara dogru ilgimi cekmeye baslamasina ragmen. Sonunda ne oldu cok merak ediyorum, belki bir gun tekrar koyup Fast Forward'la son sahnelerini izlerim. Maggie Gyllenhaal da var. Yonetmen ayrica senaryoyu kitaptan uyarlamis. Haa bir de dunku Spirit Awards'a Precious damgasini vurmus. An Education da En iyi yabanci film odulunu almis - Ingiliz filmi ya. Optums cok. (2 gun kaldi.)

5 Mart 2010 Cuma

An Education

Cok cok guzel :) Izlemesi cok zevkli bir film. Iyi bir yonetmen/senarist ikilisinden cikma. Yonetmen Danimarkali Scherfig, bir kadin. Daha evvel Italian for Beginners ve Wilbur wants to kill Himself diye iki tane bagimsiz film cekmisti ve cok begenilmisti. Nick Hornby ise Ingiliz bir roman ve non fiction yazari, iki tane kitabi sinemaya uyarlanarak cok sevdigimiz iki tane filme donusmustu: About a boy ve High Fidelity. Bu filmde Nick Hornby direk senaryoyu yazmis. Konu cok enteresan, film 60larda geciyor. Ama kisisel fikrim film bir era filmi degil, olmaya da calismamis zaten. Gunumuze adapte edilebilecek cok yonu var. Oyunculuklar cok iyi, Peter Sarsgaard (her zaman ve her filminde kil olmusumdur bu adama, hala da tuylerimi urpertir. O yuzden onun oldugu sahneleri irkilerek izledim, ama basroldeki kiz (ki bu filmdeki roluyle Oscar'a aday) ve asil yardimci kadin oyuncu rolundeki bayan ozellikle cok basariliydi. Oscar alir mi? Bence almaz. Alfred Molina da baba rolunde cok basariliydi, ama nasil bir ana-babalik yaptilar tartisilir. Sevgiler, mutlaka izleyin.... (sanirim sinemalarda da hala oynuyor)

2 Mart 2010 Salı

Countdown to the Oscars


Pazar günkü Oscar törenine kadar her gün bir aday filmi izleyip sizinle buradan paylaşacağım sevgili okur (Leslie). 5 gün sürecek mini film maratonum şu filmleri içeriyor:


Salı: An Education
Çarşamba: Crazy Heart
Perşembe: The Blind Side
Cuma: A Serious Man
Cumartesi: Up in the Air
...ve en son Pazar günü sinemada izlenecek: Avatar (biliyorum sanırım bir tek ben kaldım bu filmi izlemeyen)

Görüşmek üzere...

28 Ocak 2010 Perşembe

I love you man

Ailecek izleyebilceginiz bir romantik komedi :) Hangover tadinda, hafif. Paul Rudd (Friends'de Phoebe'nin Mike'i) ve Jason Segel (How I Met Your Mother'in Marshall'i) oynuyor. Bu arada izlemediyseniz Jason Segel'li cok cok komik baska bir film de Forgetting Sarah Marshall. 7.8 yildiz.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Wall E'yi izlediniz mi?


Izlemediyseniz mutlaka! Ben pazar gecesi izledim, cok etkilendim. Filmin baslarinda neredeyse hic diyalog olmamasina ragmen uykuya dalma ihtimaliniz cok dusuk. Disney Pixar animasyonu, gelecekte geciyor. 10 uzerinden 9.5 filan. Baya tatmin edici. Coming up next: An Education ve Bright Star.

26 Ocak 2010 Salı

Super Troopers

OK. Komik ama Polis Akademisi gibi komik :) Ooolesine seyredilebilir... Filmin konusu: Highway Patrol lokal polislere karsi. Giris sahnesi baya iyi. 2002 yilindan eski bi film bu, belki de izlemissinizdir.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Whatever Works


Highly recommended selection. Görmediyseniz siddetle tavsiye ediyorum. Komedi. Woody Allen. Curb Your Enthusiasm'daki adam, adini hatirlayamiyorum su anda, mental block!, basrolde. cok cok komik. Diyolglar cok iyi. Merak uyandırıyor. Sonu da biraz Seinfeld episode'ları gibi hersey birbirine baglanarak tatlı tatlı bitiyor. Hem pesimist hem optimist bir film yapmayi basarmislar. Bu haftanın seyredilmezse olmaz filmi. 8.9 yıldız. Amazon'dan baktim, Larry David tabii ki.

The Ugly Truth


Baya baya iyi. Katherine Heigl oynuyor. (Grey's Anatomy'deki sarisin guzel kiz). Karsisinda Gerard Butler. Romatik komedi, biraz seksilik dozu da katmislar. Hem senin icin hem Avi icin biseyler var bu filmde. Komik mi komik. ben cok eglendim cunku karsi cinsin dikkatini cekmek ve tavlamak icin "sozde" tüyolar veriyor. Heyecan vericiydi :) 6.7 yildiz. (konu biraz bos ama son derece eglenceli bir film)

All About Steve


Bu yıl yıldızı parlayan Speed yıldızı (Keanu Reeves ile oynadığı filmler ve opusme sahnelerinden oturu kendisini çok kıskanırım) Sandra Bullock ve Hangover'daki cocuk oynuyor (hangover'ı seyrettiniz diye dusunuyorum, seyretmediyseniz mutlaka...). Romantik komedi. Hem sıcak, hem komik. Fiziksel komediden cok, olayların gidisati merak ettiriyor. Sanırım iyi yazılmış, beklenmedik twist ve turn'lerle surukleyici bir film diyebiliriz. Neyse uzatmayalim, bu haftaki download listemize ekleyelim. 7.8 yildiz.

Four Christmases


Reese Witherspoon ve Vince Vaughn, romantik komedi. Baya baya komik. Ayrıca Swingers'daki diger karakter (hatta aynı zamanda Swingers'ı yazmisti)'in de supporting bir rolü var. Baya Baya komik. Must-see. 8 yıldız.